12 Eylül 1980 Darbesi: Türkiye Demokrasisine Vurulan Kara Leke
12 Eylül 1980 darbesi Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biridir. Bu makalede darbenin sebepleri, sonuçları ve Türkiye üzerindeki uzun vadeli etkileri ele alınmaktadır.
Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül 1980 darbesi, toplumsal, siyasi ve ekonomik açıdan derin izler bırakmıştır. Askeri müdahale, ülkede artan siyasi istikrarsızlık, ekonomik krizler, iç çatışmalar ve devletin otoritesini kaybetmesi gerekçe gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu makalede, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin arka planı, sebepleri, sonuçları ve günümüze kadar uzanan etkileri incelenecektir.
12 Eylül’e Giden Süreç: Siyasi ve Ekonomik Çalkantılar
Darbe öncesinde Türkiye, siyasi olarak kutuplaşmış ve toplum ciddi bir kaos içine sürüklenmişti. 1970'li yılların sonunda, sağ ve sol gruplar arasındaki ideolojik çatışmalar şiddet boyutuna ulaşmıştı. 1976 ile 1980 yılları arasında 5 binin üzerinde insan, bu çatışmalar sırasında hayatını kaybetti. Bu şiddet ortamı, hükümetin etkisiz kalmasıyla derinleşti. Sürekli değişen hükümetler ve başarılı olamayan cumhurbaşkanlığı seçimleri, devlete olan güveni zayıflatmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 124 tur oylamaya rağmen cumhurbaşkanını seçememiş, bu da toplumsal huzursuzluğu artırmıştı.
Ekonomik anlamda ise ülke büyük bir darboğaza girmişti. 1979 yılına kadar %80’e çıkan enflasyon, 1980’de %100’ün üzerine çıktı. Dış ticaret açığı büyümüş, işsizlik artmış ve temel gıda maddelerinde kıtlık yaşanmaya başlanmıştı. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in "70 sente muhtacız" sözü, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizi özetliyordu. Ayrıca, 1979 yılında IMF ile yapılan anlaşmalar sonucu uygulamaya konulan ekonomik politikalar, toplumsal tepkilere yol açmıştı.
Bu kaotik ortamda, 1980 yılının Haziran ayında Konya'da düzenlenen Kudüs Mitingi, özellikle askeri yetkilileri tedirgin etmişti. Şeriat çağrılarının yapıldığı bu miting, darbecilerin süreci hızlandırmalarında önemli bir etken olarak görülmüştür. Darbe liderlerinden Kenan Evren, mitingi "31 Mart Vakası'nın tekrarı" olarak nitelendirerek bu olayın kararlarında etkili olduğunu belirtmiştir.
12 Eylül 1980: Askeri Müdahale ve Darbe
12 Eylül 1980 sabahı saat 03.59’da TRT’de darbe bildirisi okundu. Türkiye, bir kez daha askeri müdahale ile karşı karşıya kalmıştı. Darbenin liderliğini Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren üstlenmişti. "Bayrak Harekâtı" olarak bilinen darbe planı çerçevesinde, parlamentonun feshedildiği ve hükümetin görevden alındığı açıklandı. Sokağa çıkma yasağı getirildi, yurt dışına çıkışlar yasaklandı ve ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildi.
Bu darbe, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü büyük askeri müdahalesiydi. 1960 ve 1971 yıllarındaki darbelerden farklı olarak, bu sefer ordu, devletin tüm organlarını ele geçirdi ve uzun süreli bir askeri yönetim kuruldu. Darbenin amacı, ülke bütünlüğünü korumak, iç savaşı önlemek ve demokrasiyi yeniden tesis etmek olarak ifade edilse de, darbenin gerçek yüzü, baskı ve insan hakları ihlalleriyle ortaya çıktı.
Darbenin Sonuçları ve İnsan Hakları İhlalleri
Darbe sonrası Türkiye’de büyük bir temizlik harekâtı başlatıldı. TBMM kapatıldı, siyasi partiler feshedildi ve parti liderlerine siyasi yasak getirildi. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş gibi dönemin önemli siyasi figürleri Hamzakoy ve Uzunada'ya sürgüne gönderildi.
Darbenin en trajik sonuçlarından biri, idam cezaları ve işkencelerle dolu bir dönem olmasıdır. 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi hakkında dava açıldı. 50 kişi idam edildi; bunlar arasında 17 yaşındaki Erdal Eren’in idamı, kamu vicdanında derin izler bıraktı. Kenan Evren'in, Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" ifadesi, bu dönemin vahşetini simgeleyen bir cümle olarak hafızalarda kaldı. Ayrıca binlerce insan ağır işkencelere maruz kaldı, 171 kişi işkence altında öldü, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı.
Medya üzerinde de ciddi bir baskı kuruldu. Onlarca gazeteci tutuklandı ve 39 ton gazete, dergi ve kitap yasaklanarak imha edildi. Hukuk devleti askıya alındı ve Türkiye, uluslararası arenada insan hakları ihlalleri ile anılmaya başlandı.
Darbe Anayasası ve Kenan Evren Dönemi
1982 yılında askeri yönetim tarafından hazırlanan yeni anayasa, 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunuldu ve %92 oyla kabul edildi. Bu anayasa ile Kenan Evren, Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı oldu ve askeri yönetim yavaş yavaş yerini sivil idareye bırakmaya başladı. Ancak darbenin izleri, yıllarca devam etti. Siyasi partiler üzerindeki yasaklar, 1987 yılına kadar sürdü ve bu süreçte birçok demokratik hakkın askıya alındığı görüldü.
12 Eylül darbesinin en kalıcı etkilerinden biri, Türkiye’de demokratik sisteme olan güvenin sarsılması oldu. Askeri müdahaleler, Türk siyasetinde derin bir iz bıraktı ve sivil toplum üzerindeki korku iklimi, uzun süre devam etti.
12 Eylül'ün Günümüze Yansımaları ve Yargılanma Süreci
12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren ve diğer darbe sorumluları, yıllarca dokunulmazlık zırhı altında kaldılar. Ancak 2010 yılında yapılan referandumla, darbecilerin yargılanmasının önü açıldı. 2012 yılında başlayan yargı sürecinde Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında müebbet hapis cezası verildi. Fakat her iki isim de cezaevine girmeden hayatlarını kaybetti. Kenan Evren 2015 yılında 98 yaşında hayatını kaybettiğinde, darbe dönemi adaletinin tam anlamıyla sağlanamamış olduğu değerlendirildi.
Bugün, 12 Eylül darbesinin 44. yılında Türkiye, hâlâ bu karanlık dönemin izleriyle yüzleşmeye devam ediyor. 12 Eylül 1980, sadece bir askeri darbe değil, aynı zamanda toplumsal hafızada derin travmalara yol açan bir dönem olarak anılmaktadır. Bu darbe, Türkiye'nin demokrasi mücadelesinin bir simgesi haline gelmiş ve birçok toplumsal hareketin motivasyon kaynağı olmuştur.
12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olmuş, demokrasinin askıya alındığı, insan haklarının ihlal edildiği ve toplumsal yapının derin yaralar aldığı bir dönem olarak hafızalarda yer etmiştir. Darbenin etkileri, sadece o dönemde yaşayanlar üzerinde değil, bugün de Türkiye siyasetinde ve toplumunda etkisini sürdürmektedir.